26 Şub 2009

seni seçtim Manukyan :D

26 Şub 2009
(resme tıkla ve tamamını görmeden geçme derim çünkü bu resim gibi bu mim.. ne çıkacağı belli değil..)

tiyatro eğitimi alırken hayal gücümüz ve doğaçlama yeteneğimiz gelişsin diye bir oyun oynardık. o geldi aklıma.. aslında bayadır bi aklımda ama boş boş oturmak gibi hobisi olan bendeniz anca yazabiliyorum.. o oyunu oynayallım mı seninle :) hıhı.. doğru anladın, mimleyecem :)

merak etme oyun kolay.. hepimiz yazıyoruz zaten.. sadece tek fark var bugün ortak yazıcaz..

bir paragraf sadece hadi ama mızıkçılık etme..

bir hikayeye ben başlayacağım, topu atacağım birine, hikayenin giriş gelişme sonuç şeysilerine göre bitti diyecez işte.. evet sayfalarca sürebilir bu hikaye, elem keder rollerinde ki hülya koçyiğit gibi , yataklara ağlayarak attırabilir koca bedenini, ya da karın kası yaparsın belki gülmekten, olmadı saçma lan bu dersin belki okurken.. başladığı gibi bitmeyebilir yani.. neye niyet neye kısmet, başlar biter işte belki kitap bile olur sürüynen yazar gölgesiyiz şurda:D

oyunun bittiğini son mimlenen budur bu hikaye bitmiştir diyen kişi belirleyecek ve hikayenin adını koyacak sadece..

kurallar bunlar amma kurallı mim oldu he .. ama merak etme bunların haricinde herşey sana kalıyor.. hadi göreyim dehlizlerini..

ve evet başlıktan anlaşılacağı üzere Manukyan'ı seçtim.. Benden sonraki paragrafı ondan bekliyorum..

ve başlıyorum..

"iki kişilik bedende tek kişiydiler.. ya da bir ruh bölünmüştü iki bedene diye tanımlanabilir belki de.. soğuk bir kış günü kimsenin isim koymaya bile cesaret edemediği bir ülkede buluştular.. ülke o gün soğuktu ama yarını kimse bilemezdi.. kar yağıyordu.. herşeyin üstünü zarifçe örten, bütün kirleri kapatan, ancak o "benden bu kadar" deyip de aradan çekildiği zaman güneşin tadına varılabilen kar... aynı ruhu paylaşmaları mıydı onları ortak eden onu bile bilmiyorlardı... bilmekde gereksiz di bu ülkede.. dengeydi asıl olan.. melekler kadar şeytanlar da vardı elbet.. görebilirdiniz üstelik, kana susamış kırmızı gözlerini, simsiyah tırnaklarını, bazen ne kadar canavarlaşabildiklerini ya da parlayan kanatlarını.."

nerden çıktı bilmem ama benden bu kadar ben sadece yeri tarif edip iki kahraman verdim.. bu kişilerin karakterini sen oluştur, hadi kolay gelsin :)

15 Şub 2009

Huzurlu (!) Olmanın 100 Alternatif Yolu..

15 Şub 2009

Bir arkadaşım mail'den gelen bir yazıyı gösterdi geçenlerde. Huzurlu olmanın 100 yolu demişler. Oturdum üşenmedim okudum. Bu tip yazıları genelde reddederim ama aksi oldu bu kez. Göz ucuyla takılayım derken sonuna gelmeden gülme krizine girdim.
Yazı, günümüz insanlık değerlerlerinden uzak, Polyanna’nın günlüğünden afırılmış sözlerle doluydu. İyi ol, sabret, temiz giyin gibi ilkokul çağındakilerin bile artık kabullenmeyeceği davranış kalıplarını arka arkaya sıralıyordu. Nasıl oluyor da birbirimize heyecanla böyle 100 yollu mutluluk formüllerini forwardlayacak kadar mutluluk delisi olabiliyoruz anlayabilmiş değilim?
İnsanoğlu hakikaten garip yaratık. Değiştiğini başkası söylese hayır değişmedim der, ama aynı kişi kendini çok geliştirdin dese kendisiyle gurur duyar.
O zaman eğri oturup doğru konuşalım. Biz artık bu mail forwardlarında gezinen mutlu olma formlarına uyan insanlar değiliz. Biz mutlu olmayı, iyi olmayı artık bir çıkar aracı olarak gören varlıklarız. Bu halimizi ister kabul edelim ister samimiyetsizliğimize devam edelim. Ama hal böyle olunca mutlu olma kavramlarımız da değişti. Bu yüzden mutlu olmanın 100 yolu başlıklı eseri biraz revize ederek ve güncelleyerek size alternatif bir mutlu olma kılavuzuna dönüştürdüm. Maillerde forwardlanmaya başlamadan da sizlerle paylaşmak istedim. Günümüz insanını ve onun mutlu olma yollarını tarif eden bu kılavuzu "samimiyetle" okuyacağınız dileğindeyim, yazıyı bir çırpıda değil de iki bölüm halinde hazırlamayı seçtim ki konu gündem kalsın. Mutlu olmaya hazırsanız başlayalım.

Huzurlu Olmanın Alternatif 100 yolu

01. Ufak şeyleri dert edin, unutmayın şeytan ayrıntıda gizlidir.
02. Kusursuz olamayacağınızı da size kim söyledi. Hatalarınızı bile bile sonuna kadar savunun. Unutmayın doğruyu söyleyen değil, bağıran haklıdır.
03. Huzurlu ve ılımlı insanların çok başarılı olamayacakları düşüncesini bir yana bırakın. Çünkü siz mutsuz ve geçimsiz birisiniz.
04. Fikirlerinizi, düşüncelerinizi söylemeyi engelleyecek her türlü şeyden uzak durun.
05. Sevgi kapasitenizi geliştirmeyi bir kenara bırakın, kendinizden başka kimseyi sevmeyin.
06. Unutmayın: öldüğünüz zaman bile, hala yapılacak bir dolu işiniz olacaktır. Bu yüzden evlenin ki geride kalacak işlerinizi yapacak birileri olsun.
07. Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin. Başkalarını bunu yapması için kışkırtın. Hatırlayın siz alkışları perde arkasından duymaya alışıksınız.
08. İyilik yapın ve kimseye bundan bahsetmeyin. İnsanlar sizden bahsetsin, ne kadar iyi olduğunuzu başkalarına onlar anlatsın. Marka taraftarlarınızı yaratın.
09. Bırakın ilgiyi başkaları toplasın. Siz bilgi toplayın. Bilgi parmağınızı kımıldatmadan istediklerinizin önüne gelmesini sağlayan paradan sonraki en değerli şeydir. (bazı yerlerde paradan daha değerli olduğu görülmüştür)
10. İçinde bulunduğunuz anı yaşamayı öğrenin. Bunun için eskilerde olduğu gibi bir anı defterine ihtiyacınız yok. Kameralı bir cep telefonu ve iki parmak mesaj yazabiliyor olmanız yeterli olacaktır
11. Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün ama neyi bildikleriyle değil bilgilerini nasıl sattıklarıyla ilgilenin. Bilgiye sahip olmak eskilerin hava attığı bir şeydi, şimdilerde bilginizi satma biçiminizle ilgileniyor insanlar.
12. Sabır geliştirme egzersizleri yapın. İnsanların sabırlarının sınırlarını ne kadar zorlayabileceğinizi test edin. Böylece insanları kolaylık sabırsızlıkla suçlayabilirsiniz.
13. Sevgi elini önce siz uzatın. Unutmayın tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır.
14. Her gün bir dakikanızı, minnettar olduğunuz birini düşünerek geçirin. Şimdiden söyleyelim bu kişi her gün başka bir kişi olacaktır. Hadi ama biraz bonkör olun!
15. Gerçeği kabul edelim: hayat adil değildir. Bu yüzden kendinizi asla savunmayın, bırakın herkes sizi suçlasın. Terk ettiğiniz sevgililerinizi düşünün ve mutlu olun.
16. Arada sırada canınızın sıkılması yararlıdır: bırakın canınız sıkılsın. Her gün insanları canını sıkamazsınız ya.
17. Strese dayanma gücünüzü arttırın. Sabırsız ve canlarını sıkan biriyle karşılaşan insanlar önce sizin sinirlilerinizi bozmaya çalışacaktır.
18. Haftada bir kez içten bir mektup yazın. Herkes mail yazarken siz yazdığınız mektuplar ile farklılaşın. Böylece herkes sizi modernliği savunan ama bir yandan da geleneksellikten kopmayan biri olarak hatırlayacaktır.
19. Sık sık tekrar edin: yaşam bir acil durum değildir. Yaşam sizin önünüze serilmiş bir kırmızı halıdır. Gülümseyin ve tadını çıkartın, flaşlar patlıyor.
20. Erkekler için; yoga'ya veya pasta kursuna başlayın. Kadınlarla tanışmanın yeni adresleri buralar. Kadınlar için; clublara gidin veya 10 adımda partnerinizi mutlu etmenin yolları makaleleri okuyun. Kilo vermenin yeni yöntemleri bunlar.
21. Tanımadığınız insanların gözlerine gözlerinizi kısarak bakın ve samimiyetsiz bir gülümsemeyle selam deyin. Unutmayın bunu sadece gece kulüplerinde yapın.
22. Her gün kendinize sessiz bir zaman ayırın. Uykunuzda konuşmayı bırakın artık.
23. Gevşeyin, gevşetin!
24. Yaşamınızdaki insanları minik çocuklar ve yüz yaşında ihtiyarlar olarak düşünün. Böylece dünya nüfusu azalmış olacaktır.
25. Önce karşınızdaki kişiyi anlamayı amaçlayın. Onu anlayamazsanız ona karşı çıkamazsınız.
26. Daha iyi bir dinleyici olun. İnsanları değil, klasik müzik, jazz, funk, blues gibi.
27. Savaşlarınızı akıllıca seçin. Bütün diktatörleri öldüren tek şey savaşlardır.
28. Çöpü çıkarma sırasının kimde olduğunu hatırlamıyorsanız gidip siz çıkarın. Bu tip durumlarda düşünmeden hareket edenin kazanma şansı genelde daha fazladır. Böylece hem centilmen hem de kahraman olarak hatırlanırsınız.
29. Eleştirme isteğinizi bastırın. Üretmeyi deneyin, unutmayın eleştirenler değil eleştirilenler hatırlanır.
30. Daha ılımlı bir sürücü olun. Trafik canavarı olmak cildinizi-özellikle gözaltlarınızı- ciddi oranda deforme eder.
31. Unutmayın: insanı edindiği huylar oluşturur. Can çıkmadan da huy çıkmayacağına göre sizi beğenmeyenlerin sizi öldükten sonra seveceklerini unutmayın.
32. Bilmemenin verdiği rahatlığı duyun. Ama karşınızdakilere belli etmeyin.
33. İpin ucunu biraz bırakın. ...nu da çıkarmayın.
34. Bir bitki yetiştirin. Ama bir kadın asla çizmeyin.
35. Bir iyilik yapın ve karşılığını istemeyin ve beklemeyin. Alın.
36. Erken kalkmaya alışın. Öldükten sonra uyumak için çok vaktiniz olacak.
37. En inatla savunduğunuz beş iddianızı sıralayın ve bu konularda yumuşamaya çalışın. Ama iyisi mi siz safları sıklaştırarak bu sayıyı 10 yapın. İddia sayınız arttıkça size saygı duyanların sayısı da artacaktır.
38. Planlarınızda esnek olun. B planınızı her zaman a planınız gibi anlatın.
39. Konuşmadan önce derin bir soluk alın. Yaşadığınızdan emin olun. Sonra konuşmanıza başlayın.
40. Suçluluğu değil masumiyeti görmeye çalışın. En masumun siz olduğuna önce karar verin, diğer masumların sadece sizin birer yansımanız olduğunu hemen fark edeceksiniz.
41. Sırf gırgır olsun diye, size yöneltilen eleştiriyi kabul edin. Göreceksiniz canınız yanmayacak ve içinizden 'acımadı ki acımadı ki' diyeceksiniz.
42. Kendi görüşlerinizden tamamen farklı makale ve kitaplar okuyun ve bir şeyler öğrenmeye çalışın. Bunu yaparken de ne kadar kozmopolit bir dünya görüşüne sahip olduğunuzu belli edecek konuşmalar yapın.
43. Bugün üç kişiye onları ne kadar çok sevdiğinizi söyleyerek geriye kalan 364 gün onların size aynısını söylemesini sağlayın.
44. Birisi size topu atarsa, bunu tutmak zorunda değilsiniz. Hayatın bir yakan top oyunu olduğunu unutmayın.
45. Rastgele iyilikler yapın. Gün olur devran döner bir gün hiç tanımadığınız ya da beklemediğiniz birinden bir çiçek alabilirsiniz.
46. Öfkeniz kabarmaya başladığı zaman 10'a kadar sayın. Sinirinizi kontrol edebilecek kadar güçlü olduğunuzu gören düşmanlarınız sizden daha çok korkacaklardır.
47. Sorunlarınızı öğretmeniniz olarak görün. Küçükken sınıfın önünde tek ayakla durduğunuz zamanları hatırlayın ve sorunlarınızın yaptığı sınavlara boş kağıt verin. Öğretmenlerden bir ... Öğrenmediğinizi her şeyi kitaplardan öğrendiğinizi hatırlayın.
48. Biraz yüzünüz gülsün. Hadi ama imaj her şeydir.
49. Bu da geçer. "De", "Da" bağlacını doğru yazmayı öğrenin.
50. Yaşamı melodram olarak görmeyin. Ne tarz olarak görmek isteyeceğiniz size kalmış ama önce yönetmen olarak görmeyi öğrenin. Yoksa kendi hayatınızda başkasının oyuncusu olursunuz.

13 Şub 2009

Deşifre

13 Şub 2009

büyük ihtimalle ben bu yazıya daha son noktayı koymadan önce Sevgililer günü olacak. Biliyormusun; nefret bile etmiyorum bugünden.. benim için bugünü önemli kılacak kimsem olmadı hiç hayatımda.

hayatıma bir yerinden giren her erkek ya çok çulsuzdu ya çok odun.. bilmem belki de gerçek anlamda kimsenin sevgilisi ya da sevgililer gününü kutlamaya değecek kadar sevdiği de olmadım hiç..

Sevmeyi mi bilmiyorum sevilmeyi mi onu bile anlamadım daha.. üstelik o kadar da genç değilim.

arkadaşlarım, dostlarım var tabiki..

hatta geçmişde hayatta etkileyemiyeceğim kimse olduğuna da inanmazdım. benden hoşlanmayacak, itici bulacak birinin varlığına da.. şimdi ondan da o kadar emin değilim..

buna inanmamı sağlayan tabiki çevremdekilerdi. hep çok şımartıldım.. korunup kollanmadım ama sevildim.. beni seven, şımartan herkes koruyup kollama gereği duymazdı hiç. arkadaşlarımda , sevgililerimde, hatta annem ve babamda.. herkes için ben her zaman ayakta durabilirdim..kimi sesimi çok sevdi, kimi gülüşümü, kimi bakışımı, kimi enerjimi.. gitti böylece liste.. tam olarak "beni" seven oldu mu onu da bilmiyorum..

o nasıl deme hiç.. abartıyorsun hiç deme..anne-baba nasıl koruyup kollamaz da.... yasaklar koyarlar/dı ve evet bunu beni korumak için yaptıklarını söylerler ancak neye karşı koruyacaksın beni bu yasakla desem hiç bir mantıklı cevap veremezlerdi. onlar sadece bana emretmeyi severler/di. bilirlerdi çünkü ben onları çok seviyordum ve bütün istediklerini kendimi mutsuz etmek adına da olsa yapardım. hayatımda mantığını anlamadan yaptığım herşeyin arkasında sevgi vardır zaten..

birini canımın öbür tarafı yaparım ben sevdiğim zaman. öyle böyle değil hemde.. kim olursa olsun, ailemden biri, sevgilim, arkadaşım... gözümü karartır ne yapabileceksem yaparım.. bu güne kadar bana iyi niyetle yaklaşan birini başımın derde gireceğini bilerekde olsa yarı yolda bıraktığım görülmemiştir.

Annem çok kızar, bildiğim halde dinin kurallarına uygun yaşamıyorum, ibadet etmiyorum diye. "o kadar çok imanlı insan gördüm ki, ben ibadetimi bile-isteye kimseyi kırmayarak, kimseyi kullanmayarak, kimsenin arkasından konuşmayarak yapmaya karar verdim" derim ona.

bu inançdan mıdır, melek olacam mı sanıyorum bilmem ama... neyse işte..

5 dk kalmış 14 şubata saatlerdir anca bunları yazabildim.. arada girdim Pucca'yı ve
şurdaki yazısını okudum.. demiş ya yazısının sonların da:

"telefon açanlar "ee PuCCa bugün napıyoruz", " kızımmm duydun mu ne olmuş", "yaa başıma neler geldi bir bilsen", "napıyosun yaa, neyse sen boşverde çok kötüyüm bak bugün osman bana bunu bunu yaptı", "nerdesin sen bee, sana anlatacaklarım var, kazım benden ayrıldı napcam söylesene" hep bunlar.. hep başkalarının dertleri.." kafama takıldı.. o bunları söylüyor, yorum yapanlar aynı dertten muzdarip olduklarından dem vuruyor, ben aynını söylüyorum....

e sen cevap versene bana; bu kadar çok insan dert dinlerken , kendi derdini anlatamazken, dertleri olan ve anlatarak rahatlayıp, bencil yaşamlarına devam eden, kimler.???. aslında hepimiz içinde sakladıklarıyla şişip, dolan sonrada hayvanlaşan yaratıklarmıyız.?.bilmem..
belki de ben kimseyi kırmadım derken kendimi kandırıyorum.. şimdi onun için bu kadar yalnızım..

dün sokakta ağladım biliyor musun.. doktorumla öğlen msn den konuştuk, akşam muayenehanesine gitmemi, beni bekleyeceğini söyledi.. gittim, ofisini paylaştığı doktorlardan biri karşıladı beni, 5 dk önce çıktı dedi.. aradım önemli bi işi çıktığını, özür dilediğini, beni aramayı unuttuğunu söyledi".. Ankaranın en işlek en eğlenceli olarak görülen yerlerinden birindeyim, eve gitmeyim bari biraz zaman geçireyim dedim.. birini aradım cebi kapalı, diğerini aradım arkadaşlarıyla dışarda, biri eve çoktan gitmiş.... yapayalnız kaldım öyle.. aylak aylak gezdim yollarda.. aynı şeyi sık sık yaşıyorum bu ara.. doğumgünümde de böyle olmuştu..

uzun süredir tiyatroya gitmiyorum.. sinemaya da gitmiyorum.. bi bahçede çay da içmiyorum... yalnız yapmak istemiyorum hiç bir şeyi.. eskiden zevk verirdi bana, bi bankta oturup saatlerce kitap okumak.. şimdi yalnız kalmakdan korkuyorum.. ömür boyu beni seven birileri hep olacak biliyorum.. mesela az önce maviyaprak facebookda iletime yazdığım mesaja cvp verdi msnden.. beni sevdiğini söyledi, yalnız kalmayacağımı söyledi.. ama ona bile anlatamadığım bir şey bu "ben yanımda birilerini istiyorum"

ve nasıl bir şeyse; beni sevdiğini söyleyen herkes benden çok uzakta..

"o" da uzakta.. üstelik yakın olmak için hiç bir çabası da yok.. git gide de uzaklaşıyoruz.. sana söylemedim ben biliyorum; bana evlenme teklif etti... telefonda..

biliyordum bunun olacağını, bu şekide bi teklif de değildi istediğim. ama heyecanlandım, daha önce de almıştım aynı teklifi, başkalarından/başkasından.. ama ilk defa heyecanlandım..

ertesi gün yaşadığı şehire gitmek için benim şehrimden geçeceğini düşünürken gelir dedim kendi kendime.. giderken uğramadı ama bu tekliften de sonra, gelir.. aylardır görmedi ki beni..
gelmedi..

belki dedim önümüz sevgililer günü ya.. ve bu tarihi ilk defa beraber devireceğiz.. sürpriz dozunu arttırmak için gelmemiştir.. o zaman gelir..eve geldiğimden beri gözüm telefonda, msn de..silmiştim ben onu msn listemden biliyormusun.. iş yoğunluğu falan diyip online olsa bile hiç yazmaz ,slm bile vermez bari sinirim bozulmasın gözüm görmeyince deyip engellemeden silmiştim..

bu akşam geri ekledim.. sadece meraktan..online değildi.. "acaba yola çıkmış mıdır, arasam bi gizli numaradan telefonuna ulaşılamıyorsa anlarım, yok kızım yapma öyle salakça şeyler, ayıp, hani sinir olurdun sen öyle triplere, bekle sana sürpriz yapmasına izin ver" diye diye kendimi yedim.. sonra o online oldu.. ve yine bi selam bile vermedi.. ben yine ağladım..

sakın yanlış anlama.. ona ya da odunluklarına ağlamıyorum.. biliyorum ki o gerçekten odunumsu öküzün evrim geçirerek can bulduğu bir koala..

ben kendime ağlıyorum..

sonra şu benim harika olduğumu düşünen, hatta beni kendine örnek alan, annesinden çok benim sözümü dinleyen biri yazdı msn den.. daha çok genç.. en azından bana göre.. ballandıra ballandıra babasıyla sinemaya gittiğinden, recep ivedik'i izlediklerinden, gülmekten karnına ağrılar girdiğinden bahsetti.. ve ekledi.. "mutlaka sende git"

o ağlak halde sadece doğruyu söyleyebilrdim.. "yalnız gitmek istemiyorum, beraber gidecek de kimsem yok"

*kardeşini al yanına abla
-o benimle gelmek istemiyor
*babanla git
-o benimle bakkala bile gitmez, daha beni bile sahnede izlemedi
*anneni al yanına
-bunun neresini seyredecez ki der
*özür dilerim abla
-önemli değil ben alıştım, neyse bir yazı yazmaya çalışıyordum, izin istesem..

bu halde bitince konuşma şöyle bi baktım ekrana.. bunları yazmışım ama arada gülücükler falan yollayarak.. sence nasıl bir ruh hastasıyım ben.. ciddi ciddi hıçkıra hıçkıra ağlıyorum, canımı acıtan yalnızlığımdan bahsediyorum ve gülümsüyorum..

Eski sevgilim mesaj attı.. sevgililer günümü kutlamış.. aradım:) telefonu meşguldü..

daha fazla uzatamayacağım.. belki daha sağlam bir anımda devam ederim kendimden nefret etmeye..

şimdi daha çok ağlamalıyım.. başka türlü rahatlayamayacağım.. sakın yanlış anlama.. kimseye değil.. gözyaşlarımda bile yalnızım.. kendim, kendime ağlıyorum..

Sevgililer günün kutlu olsun*

*umarım gerçekten birbirlerini sevdikleri için kutlayan birileri vardır
 
Mantıklı Deli © 2008. Design by Pocket