16 Oca 2009

Gelen gönderilir..

16 Oca 2009
-Seni Seviyorum..
-Neden?
-Güzel gülüyorsun, iyisin, bana kendimi özel hissettiriyorsun ve daha bir sürü şey..
-O halde sen beni değil, sana yaşattığım hisleri, yanımda rahat oluşunu seviyorsun..
-Ne farkı var ki?
-Sevgi nedensiz,niçinsizdir..
-.....Yani?
-Yani ben senin kriterlerine uygun olmasam beni sevmeyeceksin.. Sana uygun olduğumu düşünüyorsun, belki gururunu okşuyorum, belki de bizi beraber görenler onaylıyor bu da hoşuna gidiyor.. bakma söylemlere, aşk aslında iki kişilik olmadı hiç..


Yıllar boyu tanıdığınız, hatta beraber balık tutmaya gittiğiniz, oyunlar oynadığınız ne biliyim işte bir sürü yaşam parçasını aynı karede izlediğiniz birine tam hayatına birisi girmişken aşık olduğunu anladığınız oldu mu hiç?

Daha önce hiç farketmemişken, o sizin için sadece bi arkadaşken yani.. Birdenbire yıllardır aslında ona aşık olduğunuzu ama o hep yanınızda diye bunu hiç farketmediğinizi, ne zaman ki o kendine vakit geçirecek başka birini bulduğu anda aslında onun için yanıp tutuştuğunuzu anladınız mı diyorum yani..
Erkeği, kadını yok bunun hepimiz yapıyoruz.. O yanımızdayken hiç farkına varmıyoruz sonra bi başkası farketti ya ağıtlar yakıyoruz ama aslında onu ben seviyordum diye yırtınıyoruz..
bu ne menen bi tezattır bilmem ama.. aynı arkadaş yeni ilişkisinden sadece bir kaç gün önce tepemize dikilip biliyor musun aslında ben seni arkadaştan biraz daha farklı görüyorum deseydi eğer; ona verilen cevap "olur mu hiç öyle şey, biz çooookkk iyi iki arkadaşız" olurdu..
ilişki haberi alındığında ise hem içimiz caz coz diye acaip acaip sesler çıkartır hemde arkadaş kadrosundan yararlanıp yedek oyunculuktan takıma giren bu yeni yüzle ilk karşılaşmanın ardından mağlubiyet mide rahatsızlığı ile eş anlamlıdır gibi haleti ruhiyeni anlatır bir surat ifadesiyle "bu ilişkinin uzun süreceğini sanmıyorum" diye idrardan karakter tahlili yapsam daha inandırıcı olurmuydu içsesli söylemlerde bulunabiliriz.
işi abartıp, bir reddedilen eski sevgili aday adayı ile takımın deneme sürecindeki paçoz sevgilisinin (hiç kimse kendimizden iyi değildir ya mantığı ile) hoplayıp, zıplamaları, güzel günler geçirmeleri tırnak yeme eşliğinde de seyredilebilir tabi..
bu yazı nereye varıyor çıkartamadım.. burda bitsin mi.. bence bitsin.. bi ara gelir noktalarım..



(Orta kahve, nane likörü, peş peşe 4 sigara zamanı şimdi.…)


Okyanusun üstü yeniden kabarmaya, dalgalar yüksele alçala birbirlerinin sırtlarına inmeye başlıyordu.. Rüzgarın sesini işitiyorduk..
Adam saçlarını topladı.. Seyretmek için değil, elleriyle dokunmak için küçük heykelcikler yapan’lar gibi ince parmaklarını avucumun içine uzattı...
“Gitmeliyim” dedi...

3 saat yalnız oturdum... (Imm rüzgarda ıslak kibrit çakmıyor) İnsanın yüz binlerce yıllık serüveni ile kendi hayatımın birkaç on yıllık serüvenini düşündüm.. (düşündükçe takvime yeni bir yaprağın eklenmeyeceğini bilerek)

Şimdi düşünüyorum da;
Öyle soyut, anlamı zorlayan ve sözcüklerin dansından bitkin bir ipucu ki yaşam…Bazen günler boyu peşimde dolanıp duran sözcükleri, deyimleri, şarkıları bir yana bırakıp, başka bir şeyle yetinmeyi düşünür buluyorum kendimi...

Frekansım tutmuyor hayatla bazen... Öyle bir an geliyor; Taksim meydanında mors alfabesi kullanmak istiyorum cepten çektiğim mesajlarda...‘Burnunun dikine giden kim varsa 12’den vurulmaya aday’dır diyen de benim...
...
Geçen gece şiirim geldi; ben onun canlı muhatabıyım.. Elime tutuşturuverdi kalemi.. Sonra da hır çıkarmaya başladı...Aşka sürükler bir hali vardı... Kurtarıcı mıydı?..,Yol kenarına yanlış parkeden araçları çeken bir çekici niteliğinde miydi?..,Görünmez bir gölge miydi?.. bilemedim o an, saat 05:10’du, çok uykuluydum.....

Biraz kalbimin, çokçası düşlerimin o gri teknesi yol alıyor, hissediyorum.. Kim posta koyarsa denize, dellenicek mavi(!)

 
Mantıklı Deli © 2008. Design by Pocket