30 Oca 2009

Mantıklı Deli, her zaman mantıklı değildir..

30 Oca 2009

hıhı.. burdayım..

Sabah 4 de kalktım.. bu saatte uyandım bari gideyim dedim.. kalktım küçük bi çanta yaptım.. Çıktım evden.. Valla size tavsiyem sabahın kargalar ve özenle mıçtıkları kahvaltılarına ayrılan saatlerine varmadan sakın sokağa çıkmayın.. hele hele ulen yan koltuğuna oturacam, yüzüm , gözüm şiş az süsleneyim adam tırsmasın halinde özene bezene hiç çıkmayın.. "yemişim güzelliğini keşke çarşaf giyeydim dondum lan" dersiniz..

neyyseee efendim.. Bizim evden 15 dk uzaktadır, AŞTİ servisleri.. e haliyle o saatte biraz beklemem gerekiyordu.. Beklerken, beyninizde ki damarların bile donduğunu hissederken, bir yandan kendinizle didişmeyin acı verici olabiliyor..Benden dost tavsiyesi.. Sonra geldi servis.. Ben ne yaptım.. binmedim.. döndüm evime, girdim hala soğumamış - ya da o soğuktan sonra bana sıcak geldiğinden soğumamış varsaydığım- yatağıma, fosur fosur 10,30'a kadar uyudum..

daha da uyurdum da aslında, benim odun aradı.. "Ben geldim merak etme "dedi.. "Sen uyanınca tekrar arayım en iyisi ben" deyip kapattı ve gerçekten de öğleden sonra arayıp, "benim yüzümden" anneciğinden nasıl azar işittiğini anlattı..

Müstakbel kayınvalüdecüğüm, canımın içi, güzelim ( evet söyledikleri hoşuma gitti hihihi) basmış fırçayı: "niye getirmedin "katina'yı :P"; kız haklı tabi gelmez ortada resmi hiç bir şey yok; sen bu kızı kaçıracaksın bak elinden.......bıd da bıd bıd........... "diyerekten.. benim ki valla odun "ya sen o yüzden mi gelmedin" diyor birde.. odun kere odun,hatta budaklı odun, birazcık bile yontulmamış hem de..

sustum.. evet diyip onunla evlenmek için can atan kadın durumuna düşmeyeceğim.. cevabı zaten biliyor, birde duyma mutluluğunu tattırmayacağım ona..

ha bunlardan sonra kendimi yedim mi? eh işte azcık.. az biraz hayallendim, gitseydim şöle gülümserdi, böyle sarılırdı diye.. sonra oyuncak mağazasından yeğene ne alayım hadi yardım et diyerekten arayınca da gözümün önüne geldi, yanında olsaydım da öyle yapsaydık alışverişi, eğlenirdik be" dedim.. şimdi iyiyim..(tamam çok iyi değilim ama yarın sabaha bi şeyim kalmaz valla bak)

Sonra efendim.. küresel kriz kerizi olduğum aklıma geldi, oduna harcadığım enerjimin yarısını , parasızlık kapıma dayanmadan, şu üniversitenin ikinci yarıyıl harcı da kıçıma kaçmadan, iş bulma çabalarımın üzerine yenisini ekleyim diyerekten oturdum netteki iş bulma sitelerinden birini incelemeye..

bulduğum ilanlardan biri şu :

Genel Nitelikler: BEN AKILLIYIM, BEN HIZLIYIM, BEN DİNAMİĞİM, BEN GENCİM, BEN GÜZELİM, BEN HIZLI ÖĞRENİRİM VE BEN İLERLEMEK İSTİYORUM DİYORSAN BİLGİN OLSUN XXXXXXXXXXXXX YÖNETİCİ ASİSTANI ARIYOR...

İş Tanımı:
XXXXXXX BAŞKANINI ASİSTE ETMEK, TÜM XXXXXXX'IN GÖZÜ KULAĞI OLMAK, XXXXXXX'IN TÜM İDARİ İŞLERİNDEN SORUMLU OLMAK VE İDARİ İŞLER İLE İLGİLİ HER TÜRLÜ SORUNA ÇÖZÜM ÜRETMEK YÖNETİCİ ASİSTANININ ANA GÖREVLERİDİR.

Valla eğlenceli mi buldum yoksa egomumu tatmin etmek istedim bilmiyorum ama şöyle bir önyazı ile başvurdum..

BEN AKILLIYIM, BEN HIZLIYIM, BEN DİNAMİĞİM, BEN GENCİM, BEN GÜZELİM, BEN HIZLI ÖĞRENİRİM VE BEN İLERLEMEK İSTİYORUM.. Ve evet! Ben; iyi bir yönetici asistanıyım, sadece yöneticimi asiste etmekle kalmayıp, görevimin onun işini çoğaltmak değil hafifletmek olduğunu bilecek kadar “iş bilir”, sorunların nedeni değil çözümü olabilecek kadar da “becerikliyim”. Çalıştığım yerde "bilmiyorum ya da haberim yok" kelimesini kullanmaktan nefret ettiğim için bana bilgi sorulabilecek her konu hakkında bir fikir sahibi olmam gerektiğini "meraklılık veya işgüzarlık" olarak karşılamayacak bir ekip ile çalışmaktan da zevk duyarım..
Saygılarımla.

Yarın cevap gelmez de aranmazsam pazartesi günü " ee noldu hani, 9 doğurdum burda" şeklinde bir mail atayım, ertesi gün de 9 kundaklı bebek fotosu yollayım diyorum..

Yönetici asistanı ararken, bi mail sapığı ile karşılaştıklarını sanacaklar ama olsun..

hıhı.. boşuna demedim.. evet deliyim..

29 Oca 2009

Aşk hayatımı paylaşıma açtım..

29 Oca 2009

şş okuyucu.. duyuyormusun beni.. blogumu kötü amaçlarıma alet edebilir miyim? hatta sizden de yardım isteyebilir miyim..

off ki ne off.. kafam karışık be okuyucu.. iki ucu pis bir değneği aldım elime, bir taraf muzurluğuma hitap ediyor hadi diyorum eğlenceli olacak, e bu durum benim bünyede yanlış olduğunu bildiğim şeyler için bile acaip kaşıntı yapar.. sonunda büyük ihtimalle ah ulen keşke yapmasaydım dediğim bi halde kalakalırım ama o onda çok eğlenmişimdir bir güne kalmaz unuturum.. Diğer tarafı ise inadıma hitap ediyor, yapma diyorum anlasın eşşek, bilirsin kurar kafasında, düşünsün dursun işte diyor e bu da bende kaşıntı yapıyor.. uyuz it gibi debelenip duruyorum son bir kaç saattir.

şimdi tabi sende oturdun orda ne diyor ki bu diyorsun.. dur dur meraklanma anlatacam hepsini en baştan..

benim bu kel,göbekli üstelikde gözlüklü, odunumsu sevgilim var ya; ara ara laf arasına sokuşturduğum, yeğeninin doğumgünü için teyyy nerelerden , teyyy nerelere gidiyor.. Yarın takvimlerden fırlamış, suratına özenle çizilmişcesine güzel gülümseyen bu gerçek mi porselen bebek mi dediğim ufaklığımızın ilk doğumgünü..

En son kurban bayramında beraberdik.. o ailesi ve ben.. o zaten tatilde ailenin yanındaydı, e benimde orada akrabalarım olunca ben de bayramı geçirme bahanesiyle gittim aileyle tanıştım, aynı şehrin havasını soluduğumuz 5 günün 4 gününü maaile kafamızdan saadet bocalanarak geçirdik.

E bizim ilişki durumumuz onun ailesince onaylanıyor ve hadi artık uzatmayın deniyor.. Benimkilerde kimdir, nedir, necidir biliyor, sonucu beklenen durumların akıbetine göre bir zamanda tanışacaklar diye bekleniyor..

Ama benim sevgilim, "ya aşkım, şimdi sen okulla, işle uğraşıyorsun orda, e bende burda işle uğraşıyorum,bizimkiler zaten boş gıyabımızda söz - möz olaylarını halletseler bizde rahat etsek olmaz mı?" diyecek kadar tembel olunca, beyfendi benim sülalemden sadece kuzenimle ayak üstü bi tanışmış olduğundan "ciddi" olarak algılanmıyor ebeveynlerimce.. işin acı yani haksız da değiller :)

bu doğumgünü konusunda ise geçtiğimiz günlerde bana da gelip gelmeyeceğimi sordu. önce hık mık ettim, belki dedim, bugün itibariyle ise kesin olarak gelemem dedim..

beni bayramdan beri, aileyi ise bayramdan 1-2 hafta kadar sonrasından beri görmüyor.. yeğenine tapar biliyorum.. Ankarada kalmadan gidecek ve ankaraya gelmeden de geri dönecek yaşadığı şehire..

bugün ona ailece kutlayın işte çocuğun ilk doğumgünü dedim.. E öyle yapacaz zaten, sen nesin aileden değilmisin dedi.. kalakaldım.. abuk sabuk cümle parçacıkları ağzımdan çıkmakla kalmak arasında gitti geldi.. şu anda aileden falan değilim, geriliyorum ya, ailen derse ya bunun ne işi var şimdi diye şeklinde geveledim..

bu inat tarafım.. çünkü hala ailemle şahsen tanışmadı,uzaktan birbirlerinin varlığını bilip öylece uzak kalmaya devam ediyorlar..bunca zamandır bir tarafını zora sokacak tek bir harekette bile bulunmadı. tüm ayarlamaları her zaman orta noktada buluşalım halinde yaptı.. hala da öyle yapıyor..kızıyorum bu hallerine hemde çok kızıyorum.. kendimi değerli hissettirsin, yanımdayken beni sevdiğini anlıyorum bir şekilde ama uzaktayken de en ufak bir çabasını göreyim diyorum.. sonra yapsın bana evleneceğim kadın muamelesini..çokmu şimdi bu istediğim..

ama muzur tarafım rahat durmuyor.. yolculuk edeceği otobüs firmasını arayıp, adını verip kaç numaralı koltukta oturduğunu, aracın saat kaçta Ankara'da olacağını ve yanında ki koltuğun boş olup olmadığı öğrenip yer ayırttırıyor :$

bu minvalde okuyucu, ya yediği haltları anlasın daha fazla incelik beklemesin benden diyorum, ya da sabah 5,30 da AŞTİ de olup araba terminalden çıkmadan yanında ki koltuğa oturayım diyorum..

of ulen of okuyucu.. şimdi ben ne halt edecem.. bi fikir versen olmaz mı?

27 Oca 2009

Disconnectus Erectus (Mim)

27 Oca 2009
Nedir benim bu Curly den çektiğim ey okuyucu.. hıı.. bi fikrin var mı senin.. ben ne güzel her yazı yazayım diye bu sayfayı açtığım da silip yazmak suretiyle saatler geçiriyor ve yeni bir post girememiş olmanın ezikliği ile yarı depresif yaşantıma dönüyorum.. bu kıvırcık saçlı, koca gözlü, güzel gülüşlü ve kıskanılası tarafıyla her dem piliç, bodur arkadaşım baktı ki yeni post yok hemen bi mim atıveriyor koca kafama, koca kaya misali.. e napalım ben de cevaplayacam mecburi ama elimin altında ki kitaba bak: "Oğuz ATAY-Tutunamayanlar".. pek severim bilmem kaçıncıdır okurum, her okuyuşumda ayrı bi mana çıkarırım, ama bilirim hayata tutunanlar bu kitabı da bu adamı da anlamaz.. bilmez onlar beyaz mantolu bi adamın ne anlam ifade edebileceğini.. ya da Günselim ne demektir "selimciğim ışık" ne demektir disconnectus erectus nasıl bir halet-i ruhiyenin kelimelere dökülmüş halidir..Space tuşu kullanmadan yazılan yazılar da anlaşılır, her cümlenin sonunda Albayım denir bi süre anlayanlarca kıs kıs gülünür hatta..
Oğuz ATAY bence edebiyat dünyasının gelmiş geçmiş en iyi yazarlarındandır gerçi onu okuyup ta ahkam kesende çoktur ama tüm kitaplarında döne döne işlediği,kitaplarına ithafen yazılan önsözlerde adı hep "horlanan,çocuksu türk aydını" olarak geçen, oğuz atay'ın en çok alay ettiği okur grubu; "ay tutunamayanlar inanılmaz bi kitaaap" diyip, eserden bir satırlık formülize bir ders çıkması gerektiğine inanıp-tabii ki- çıkmayınca, daha da cozutup "oğuz atay bi dahii abii yeaa" putperestliğine kapılan okurlardır.
adam sana bi yemek vermiş, istemiyo ki tüm bileşenlerini analiz et, "hah o.a'ın sözü buymuş" de!!
tüm bu sözleri, kitapta selim kimdi,turgut kimdi,kim kimin karısıydı, ayy karıştırdım paniğiyle okuyup tüm büyüyü ıskalayan bi kimliksen üzerine alın.
tutunamayanlar,312. sayfasından da okunmaya başlanacak bi kitaptır,199. sayfasından da...
sonra biri çıkar, "niye sevdin lan kitabı anlat" diye on satırlık bi açıklama ister senden bibik gibi kalakalırsın.
yapma bunu...

korkuyu beklerken de dünyada yazılmış en baba 100 eserin içinde diilse ben de kanseri iyi ettiğini iddia eden o vazo kafalı manyak asker emeklisiyim... dedikten sonra Sevgili (!) Curly :P' nin mimini gerçekleştirip açıyorum kitabımın 160. sayfasını 5. satırı yazarsam (ki mimleyeceğim arkadaş iyi oku öğren mimin konusu bu en yakındaki kitabı alıyorsun eline; açıyorsun 160. sayfayı 5. satırı yazıyorsun) bi halt anlaşılamayacağından mütevellit içimin elverdiği kadarını yazacağım.. Hadi şansınıza Oğuz ATAY'ın incelikle işlediği kara mizahından sadce ufacık örnekler gösteren bir sayfa çıktı karşıma :))


İsa'dan tam 1936 yıl sonra dünyaya gelen Selim'in doğumu yalnız kendisi için mi önemlidir? O tarihte orta yaşlı bir adam olan Numan Bey'in "erkek evlat" istemesi , bunak dedenin bir torun özlemi içinde olması -henüz oğlunu torunundan ayıracak kadar aklı başındaydı- ufak tefek annesinin bu ağır yükü dokuz aydan beri karnında taşımasının sabırsızlığı ve tutunanların yeni bir av bekleme heyecanı da bu doğumun önemi arttırıyordu.
Annesi, yapılan hesaplara gö
re, karnında Selim'i taşıma süresinden biraz fazla tutmuş. Selim'in sonradan bütün çıplaklığıyla ortaya çıkan sabırsızlığında bu beklenmedik olayın da payı olmalı. Müzeyyen Hanımın karnındaki şişkinliğin çok sivri bir biçim aldığını gören komşu kadınlar, "Muhakkak kız olacak", sözleriyle Numan Beyi ümitsizliğe sevketmişler. Bu kocaman şişkinlik, bir de kız olsaydı, Numan Bey ve kısa boylu erkekler için büyük bir ümitsizlik kaynağı haline gelecekti. Söylentilere göre,Selim; doğduğu zaman beş kilo sekiz yüz gram geliyormuş. Bir taşra kasabasında, ebe eliyle doğan bir çocuğun ağırlığının gramına kadar tespit edilmiş olduğuna inanamıyorum. Zaten Selim de, bu miktarı ona kimin söyledğini ve bu sayının nereden aklında kaldığını bilmiyor. Tartı işleminin, bir kasaba götürülerek yapılmış olabileceğini ileri sürüyor. Ben pek ihtimal vermiyorum. Kasaba götürmüşlerse, herhalde çıplak olarak sokağa çıkarmamışlardır. Bu durumda da, ya kundağıyla tartmışlardır ki, o zaman verilen sayının net değil brüt olduğunu kabul etmek gerekiyor; ya da Selim'i kasapta soymuş olabilirler. Temizliğiyle bilinen Müzeyyen Hanımın buna razı olması ve açıkta çengellere asılı etlerin çevresinde sineklerin uçuştuğu bir kasap dükkanında, soğuk bir sonbahar günü Selim'in çıplak bırakılıp pis teraziye konulması, bana uzak bir ihtimal olarak görünüyor. Başparmağını emmesinin de yalnız Freud açısından yorumlanmasını eksik buluyorum. Selim bile, bu hareketinde beslenme içgüdüsünün önemli bir payı olduğunu düşünerek, bu stanzanın ilk taslağında, şu mısralara yer vermiş :

Başparmağını emdi, evde koptu kıyamet
Ona göre oburluk, Freud'a göre şehvet

Bu mısralarda da görüleceği gibi, Freud ile tam uzlaşamıyordu. Daha çok Jung'a yakınlık duyuyordu. "Beni rahatsız eden ve adlandıramadığım duygularımın, yalnız libidoya bağlanmasına gönlüm razı olmuyor", derdi.

Hadi bakalım benden bu kadar; devamını merak eden alıp kitabı okusun bi şey kaybetmezsiniz sanırım ama ne kazanacağınız göreceli kavram:) ve sevgili arkadaşım "elfiss" ilk mimin hayırlı olsun :))

  • Hamiş: Bu yazıda artık blogumla ve aslında kendimle özdeşleştiğini düşündüğüm sevimli ama bir o kadar da ürkütücü olduğunu düşünmeden de edemediğim kızlarımı kullanmayacağım artık david ho'cuğum kusura bakmasın :)

18 Oca 2009

Kim(im),Kim(din),Kim(iz)..

18 Oca 2009
"Kişi istediğini yapabilir ama ne isteyeceğini isteyemez"

ilk okuduğunuzda bu ne demek şimdi? tepkisi verebileceğiniz bir söz değil mi.. Aslına bakarsanız bende ne demek onu arıyorum saatlerdir.Schopenhauer bu sözü söylerken, içine Polyanna kaçanlarca yorumlanabileceğini hesap etmişmiydi bilmem ama bu söz içimdeki polyannayı sadece bi kenara bırakmamı sağladı.. sabah yatağımdan kalktığım da geri alacağım onu içime.. şimdilik sadece sandalyede oturup beni izliyor..

uzun zaman önce farketmiştim.. "Benim" dediğim hayatın, aslında birilerini mutlu etmek için çizilen bir resim olduğunu.. hani ilk okulda resim derslerinde yapılıpda ebeveynlerine verilebilecek en güzel hediyeyi icat ettiğini zanneden küçük bir çocuğun kaleminden çıkan uyumsuz renkler, orantısız vücutlar, ağzı yüzü olan güneşler, bulutlar eşliğinde somuta ulaşmış bir resimin orantısız vücutlu, tema boş kalmasın diye irice yapılmış kahramanıydım ben..
kendi hayatımı süren özgür, tek başıma ayaktayım naraları altında yatan kediyi ben hep bildim ama bunu anlatmakta zorlandım belki..
şimdi bakıyorum da bir yanımda heyt hüyt yapamazsın, yapmamalısın diyen birileri, diğer yanımda aslanım benim senden başka kimse beceremez bunu (gaz değil valla öyle düşündüklerinden söylüyorlar) birileri var..
şöyle bir düşündüğümde ise eksiği farkediveriyorum.. "Peki sen ne istiyorsun" diyen kimse yok.. kimse..yok..

16 Oca 2009

Gelen gönderilir..

16 Oca 2009
-Seni Seviyorum..
-Neden?
-Güzel gülüyorsun, iyisin, bana kendimi özel hissettiriyorsun ve daha bir sürü şey..
-O halde sen beni değil, sana yaşattığım hisleri, yanımda rahat oluşunu seviyorsun..
-Ne farkı var ki?
-Sevgi nedensiz,niçinsizdir..
-.....Yani?
-Yani ben senin kriterlerine uygun olmasam beni sevmeyeceksin.. Sana uygun olduğumu düşünüyorsun, belki gururunu okşuyorum, belki de bizi beraber görenler onaylıyor bu da hoşuna gidiyor.. bakma söylemlere, aşk aslında iki kişilik olmadı hiç..


Yıllar boyu tanıdığınız, hatta beraber balık tutmaya gittiğiniz, oyunlar oynadığınız ne biliyim işte bir sürü yaşam parçasını aynı karede izlediğiniz birine tam hayatına birisi girmişken aşık olduğunu anladığınız oldu mu hiç?

Daha önce hiç farketmemişken, o sizin için sadece bi arkadaşken yani.. Birdenbire yıllardır aslında ona aşık olduğunuzu ama o hep yanınızda diye bunu hiç farketmediğinizi, ne zaman ki o kendine vakit geçirecek başka birini bulduğu anda aslında onun için yanıp tutuştuğunuzu anladınız mı diyorum yani..
Erkeği, kadını yok bunun hepimiz yapıyoruz.. O yanımızdayken hiç farkına varmıyoruz sonra bi başkası farketti ya ağıtlar yakıyoruz ama aslında onu ben seviyordum diye yırtınıyoruz..
bu ne menen bi tezattır bilmem ama.. aynı arkadaş yeni ilişkisinden sadece bir kaç gün önce tepemize dikilip biliyor musun aslında ben seni arkadaştan biraz daha farklı görüyorum deseydi eğer; ona verilen cevap "olur mu hiç öyle şey, biz çooookkk iyi iki arkadaşız" olurdu..
ilişki haberi alındığında ise hem içimiz caz coz diye acaip acaip sesler çıkartır hemde arkadaş kadrosundan yararlanıp yedek oyunculuktan takıma giren bu yeni yüzle ilk karşılaşmanın ardından mağlubiyet mide rahatsızlığı ile eş anlamlıdır gibi haleti ruhiyeni anlatır bir surat ifadesiyle "bu ilişkinin uzun süreceğini sanmıyorum" diye idrardan karakter tahlili yapsam daha inandırıcı olurmuydu içsesli söylemlerde bulunabiliriz.
işi abartıp, bir reddedilen eski sevgili aday adayı ile takımın deneme sürecindeki paçoz sevgilisinin (hiç kimse kendimizden iyi değildir ya mantığı ile) hoplayıp, zıplamaları, güzel günler geçirmeleri tırnak yeme eşliğinde de seyredilebilir tabi..
bu yazı nereye varıyor çıkartamadım.. burda bitsin mi.. bence bitsin.. bi ara gelir noktalarım..



(Orta kahve, nane likörü, peş peşe 4 sigara zamanı şimdi.…)


Okyanusun üstü yeniden kabarmaya, dalgalar yüksele alçala birbirlerinin sırtlarına inmeye başlıyordu.. Rüzgarın sesini işitiyorduk..
Adam saçlarını topladı.. Seyretmek için değil, elleriyle dokunmak için küçük heykelcikler yapan’lar gibi ince parmaklarını avucumun içine uzattı...
“Gitmeliyim” dedi...

3 saat yalnız oturdum... (Imm rüzgarda ıslak kibrit çakmıyor) İnsanın yüz binlerce yıllık serüveni ile kendi hayatımın birkaç on yıllık serüvenini düşündüm.. (düşündükçe takvime yeni bir yaprağın eklenmeyeceğini bilerek)

Şimdi düşünüyorum da;
Öyle soyut, anlamı zorlayan ve sözcüklerin dansından bitkin bir ipucu ki yaşam…Bazen günler boyu peşimde dolanıp duran sözcükleri, deyimleri, şarkıları bir yana bırakıp, başka bir şeyle yetinmeyi düşünür buluyorum kendimi...

Frekansım tutmuyor hayatla bazen... Öyle bir an geliyor; Taksim meydanında mors alfabesi kullanmak istiyorum cepten çektiğim mesajlarda...‘Burnunun dikine giden kim varsa 12’den vurulmaya aday’dır diyen de benim...
...
Geçen gece şiirim geldi; ben onun canlı muhatabıyım.. Elime tutuşturuverdi kalemi.. Sonra da hır çıkarmaya başladı...Aşka sürükler bir hali vardı... Kurtarıcı mıydı?..,Yol kenarına yanlış parkeden araçları çeken bir çekici niteliğinde miydi?..,Görünmez bir gölge miydi?.. bilemedim o an, saat 05:10’du, çok uykuluydum.....

Biraz kalbimin, çokçası düşlerimin o gri teknesi yol alıyor, hissediyorum.. Kim posta koyarsa denize, dellenicek mavi(!)

9 Oca 2009

"mim"sediler beni..

9 Oca 2009
Beynimi yiyerek, bu blogu bana açtıran, her gün hadi yeni bi yazın yok mu diye diye beynimi cik'en ama bir türlü kıramadığım, senin yüzünden diye suçu(!) ona paslayıp, sanki kendim yazmak istemiyormuşum da onun zoruyla yapıyormuşum gibi yapıp intikam aldığım, yinede bu sadistliklerime rağmen beni seven canım arkadaşım Curly tarafından mimlenmiş bulunuyorum..

O kadar da iyi saklanmıştım oysa ki diyecem ama benim saklanışım daha çok devekuşu modelinde olmuş.. bu durumda sanırım Curly benim mabadımı hedef noktası yaptı. ki bu bir hayli büyük bir alanda mimlenmişim demekti :))
durum ahval bu minvalde olunca; davete icabet edeyim ve yazayım dedim.. ancak ben kimseyi mimsemeyeceğim.. herkes derin bir oh çekebilir. :)Ve başlıyorum sorulara cevap vermeye..

Yaptığım 4 iş :

1-Yazı yazmak
2-ona buna psikologluk yapmak
3-ona buna verdiğim akılın tersinde davranmak
4-kendimle konuşmak (o kadar çok kendimle konuşuyorum ki, benden anlatmamı istediklerinde yorulmuş oluyorum)

Defalarca İzleyebileğim 4 Film :

1-Once
2-Eternal Sunshine of the Spotles Mind
3-Magnolia (pek fazla izleyici kitlesi yoktur bu filmin ama ben taparım)
4-Harry Potter Serisi

Yaşadığım 4 Yer:

1-Samsun
2-İzmir
3-Ankara
4-Belgium

İzlediğim 4 TV Programı :

1-House
2-Hustle
3-Ugly Betty
4-Canım Ailem

Tatil İçin Gittiğim 4 Yer :

1-Antalya -Side
2-Muğla-Bozburun
3-Luxsembourg
4-Çorum :)

En Sevdiğim 4 Yemek :

1-Kuru Sebze Dolması(Patlıcan,biber kabak bayılırım hele doğu usulü yapılırsa of of)
2-Anne Çorbası (bilinen adıyla tarhana ama benim annem yapınca güzel :) )
3-Ispanak
4-Kereviz Salatası

Hemen Şimdi Olmak isteyeceğim 4 Yer:

1-Beni hiç kimsenin tanımadığı bir yer
2-Para gerekmeyen bir yer
3-Beni sadece tek bi kişinin tanıdığı ve o kişinin kollarında uyumaktan başka hiç bir isteğimin olmadığı bir yer
4-Kredi kartlarının geri ödemesiz olduğu bir yer

hatalar bazı bünyede mide bulantısı yapar..

Ne yaptığını, nereye gittiğini bilmeden yaşıyordu bir süredir. yaparken bile hata olduğunu bildiği şeyleri yaparken yakalıyordu kendini sık sık.. "yapma,pişman olacaksın" diyordu beyninde ki ses ama o yinede saçmalamaya devam ediyordu..kendini kaybetmişti ve bunun farkındaydı ama nasıl çıkacağını bilmiyordu..
hayatındaki herşey belirsizlik suyunun içinde yıkanırken o sadece akıntı bekliyordu.. üstelik biliyordu; belirsizlik suyu göldür.. hiç bir yere akmaz.. hep aynıdır.. aynı su da yıkanırsın her gün..
önce bir sürü borç yaptı, altından kalkamayacağını bile bile.. sonra iş yerinden maaşının yarısını aldı ama borçları ödemek için kullanmadı..
çok sevdi sonra, kendinden beklemediği kadar çok..
belki de bunu kaldıramadı.. herşey üstüne geliyor sanıyordu.. belki de rüzgara karşı yürüyen oydu ama kabullenmek istemedi..

belirsizliktir insan hata yaptıran hep bildi ama ne belirsizlikleri düzeltti ne hatadan kaçındı..
şimdi oturup düşünüyormudur bilmiyorum.. ama bedelini pahalı ödedi.

kendini yalnız hissediyordu uzun süredir. arzulanmak istedi, okşanmak, dokunulmak..

2 şişe şaraba sattı kendini.. alkolun arkasına sığındı. kendisinden sadece bedenen hoşlandığını bildiği biriyle yattı. daha sevişmenin yarı yerinde bırak dedi.. ayıldım ben.. bu hatayı ya da yaptığımız şeyi düzeltmeyecek ama yeter artık..

kokunu da sevmiyorum.. hem biliyor musun, "o" olarak düşündüm seni.. sen beni öperken içimden onun adını söyledim.. onun adıyla inledim.. iğrenç bişey bu..
sözde anlayışlıydı bir gecelik partner.. biliyordu daha en başta sadece bir gecelik olduğunu. onun yanında uyumayacağını.. özür diledi.. (niye özür dilediğini bile anlamadı, suçlu arayışında değildi ve midesi bulanıyordu bunun için özüre sessizlikle cevap verdi)

daha da iğrençleşti.. sevgilisini sevdiğini söylediği adamı aradı daha sevişmenin o malum kokusu (ilk kez bu kokudan tiksindi) odadan geçmeden.. gecelik adam duyacak mı diye endişelenmeden..

dili dolana dolana.. seni seviyorum dedi.. sadece sesini duymak istedim..

karşısında ki ses hiçbirşeyden habersiz karşılık verdi ona. bende seni seviyorum ve çok özledim dedi ağız dolusu, yürek dolusu..

kaldıramadı.. kapattı telefonu.. eve gitti ağız dolusu, yürek dolusu kustu..
şimdi öncesinden daha kötü.. işten ayrıldı, eve kapattı kendini.. nasıl çıkacak bilmiyor.. onun gelmesine bu kadar az zaman kalmışken, geldiğinde ailesiyle tanıştıracağına dair ona söz vermişken yüzüne kusmadan nasıl bakacak onu da bilmiyor..
kusmak midesini boşalttığı gibi yüreğini de boşaltır mı diye her gün kusuyor..

4 Oca 2009

Kısmetli Yazı

4 Oca 2009

Az önce gözüme pc nin saati ilişti.. Masaya oturup bu sayfayı açışımdan beri 1 saat geçtiğini o an farkettim.. öylece bakıyorum üstelik.. kollarımı kenetlemiş, arada saçımla oynayarak, karanlık bir odada öylece yazı yazmam gereken alana bakıp beklemek nasıl bi halet-i ruhiye belirtisidir ki.. ?
huyumdur zaten.. kafamda kırk tilki dolandığını bilirim ama bugüne kadar bir tanesiyle baştan sona hasbihal etmeyi becerememişimdir.. karar vermem gereken zamanlarda da kalakalırım öylece ben. hiç bir cümlenin arkasına tek bir nokta koymayı beceremediğim gibi hiç bir olaya da öyle bir kalemde bitirip dana ile kuyruğu arasında ki (edebi açıdan gereksiz ama mecazi olarak kullanılası, kelime oyunlarına köçek edilesi) biyolojik bağı da ne noktalayabilir, ne kesip atabilirim.
dışardan baksan, acaip ayakları üzerinde duran güçlü, dilli düdük kıvamında,ukala bile sayılabilecek, hele işinde babasının bile gözünün yaşına bakmayacak kadar da katı görünürüm oysa ki..

kat kat maske giymişim yüzüme, yazarken anlıyorum.

peki gerçek ben.. ne ayıp ne de günahım, ne özenilesi, ne baştacı edilesi bi kadınım ama var'ım işte..

sanıldığım kadar güçlü değilim mesela.. olgunlaşamadım da hala.. elimden gelse hala ayakkabı giymem. kot pantalonum üstüme yakışmıyor artık diye kilo vermeye başlayacak kadar da kadınlıktan uzağım.umursamamda öyle nasıl görünüyorum nasıl kokuyorum. ha şu var kadın kılığına girdiğim zamanlarda oluyor ya da kafama taktığım şeyi yaptığım..
3 ayda 12 kg birden verdim ama her ne kadar aksini düşünsede bunu sevgilim için yapmadım, sadece kendim istedim..

o da bi cins gerçi.. valla abartıyorum sanacaksınız belki ama yıllar sonra bi ilişkim oldu hemde tükürdüğüm herşeyi şalalop diye gıcık bi ses çıkartarak, hiç de hijyenik olmadığını bile bile yalamama sebep olan bir yolla.

üstelik ben bu adamla ilk konuşmanın 3. dakikasına gelmeden ona siz demeyi bırakmıştım, hem de ilerleyen zamanlarda kilolarımla dalga geçmesine izin verdim.
ha adam kendini bulunmaz hint kumaşı sanıyor mu valla arada var bi öyle havası..

bu zat-ı muhterem beni bu kadar eleştirebilecek kadar yakışıklı mı? yok.. Mesela hiç hayallerimin erkeği modunda değilimdir kimseye karşı ancak kalabalık bir cadde de gezen erkeklerin 10 tanesini benim sevgilimle karşılaştırsam acaba hayal kurma yöntemimi değiştirsem, belki yatağın sol tarafına yatıp sağa doğru bacağımın birini atsam, diğerine de şöyle az bi çalışmayla elastikiyet kazandırıp kafama kadar çekebilsem öyle uyusam hayallerimin erkeği olgusunu değiştirebilirim belki diye tezler üretirken görüyorum kendimi.

her ikimizide çok iyi tanımayan biri ile bi yarım saat geçirsek, benim heyecanlı, çocuklukla kadınlık arasında bir yerde (tamam abartmayım öyle bi orta nokta olmaz, en azından bi birinde bi birinde) yaşamı sabitlemiş, hatta oyunlar oynayan, şen kahkahalar atan biri, onun ise donuk, tepkisiz hatta asık suratlı oldunu düşünebilir :) üstelik ben bu sevimli hallerimle çok güzel olmasa bile çekici bi kadın olma ünvanını kazanırken, o kel, göbekli, gözlüklü ve hatta yaşlı kıvamında anılabilir.. ki beraber çekilen resimlerimizi gören bi-iki arkadaşım, allann delisi, mantığını ota boka kullanacağına kendine kullansan hiç fena olmayacak, kaç yaş var sizin aranızda şeklinde tepki bile verdi ne yalan söyleyim.. ha önemsedim mi?!! Sence...;)

ama işte ters hatunum ben.. bunca zamandır hayatımda doğru düzgün bi ilişkim olmamış, artık yanımda biri olsun dedim, gittim yanımda olacak adam diye yaşadığım şehirden 544 km uzakta yaşayan bi adamı seçtim..

hiç öyle ailemle de yüz göz olmayıp, gizli saklı yaşardım ilişkilerimi, bunda onu da ters düz ettim.. annem gevrek gevrek gülümseyip "ee nasıl aranız?" diye sorabiliyor mesela..

az öncede bahsettiğim gibi hiç tipimde değil.. yolda görsem hayatta ilgimi çekmezdi.. bana ters gelen bir sürü hali hareketi de var..

ama bunlar sadece oturup onu ve ilişkimizi yargılayınca var..

adını duymak bile içimi kıpırdatıyor.. başkaları tarafından asık suratlı olarak görülen bu adamın benim yanımdayken nasıl şebekleştiğini de biliyorum ben.. oyun oynamak istesem bana eşlik edecek onuda biliyorum.. ki bi iki defa ufaktan ufaktan da denedim hihi :)
işin garip tarafı ben de onun yanındayken olgunlaşıyorum sanki.. yaşımın insanı oluyorum.. garip bir his.. bu ilişki başladığından beri bir garip zaten.. her şey kendiliğinden oluyor, ben.. plancı, programcı, anını dakikasını hesap eden ben.. sadece izliyorum ve yaşıyorum..

bu saatte netteyim ve yarın sabah işe gitmem lazım ya benim.. şu anda bile yazı yazma bahanesine, iş arkadaşlarıyla gittiği rakı balık gecesi erken biterde nete gelir mi acaba, belki webcam de açarız onu 1-2 dakika görürüm, özledim ya eşşek herifi.. diye beklememdendir itirafda ediyorum..

noldu da bana bu kadar aşk böcüüü kıvamına geldim, delimi öptü beni odunumsu sevgilime nasıl bu kadar düşkün oldum onu da bilmiyorum üstelik :)

hep bi lafı vardı annemin.. "bir gün kısmet denilen şeye dil uzatmayı bırakışın, her tükürdüğün lafı yalayıp, dilinin kilitlenişiyle olacak senin" derdi..

nostradamusum, anneciğim, önünde saygıyla eğiliyorum..

bir yazı karanlıkta ekrana 1 saat bakmakla başlayıp, ikili ilişkilerimi irdeler halde nasıl biter sorusuna ise tek bi şekilde cevap veriyorum.

Kısmet!! :)
 
Mantıklı Deli © 2008. Design by Pocket